14 Temmuz 2014

Girne Amerikan Üniversitesi ile Kıbrıs’ı Kazan, Kıbrıs ve İngiltere’de oku!

Girne Amerikan Üniversitesi, "Kıbrıs’ı Kazan, Kıbrıs ve İngiltere’de Oku" sloganı ile bütünleşen ve yurtdışı kampüsleriyle de öğrencilerine üç farklı kıtada eğitim fırsatı sunan öncü bir üniversite.

Eğitimde mobiliteye verdiği önem ve uluslararasılaşma sürecinin bir göstergesi olarak Girne Amerikan Üniversitesi; İngiltere, ABD ve Hong Kong’dan sonra küresel kampüslerine bir yenisini ekleyerek Türkiye’de İstanbul yerleşkesini hizmete açmıştır. Bu süreçte Girne Amerikan Üniversitesi, öğrencilerine 3 farklı kıtada eğitim imkânı sunmakta ve "Üç Kıta Tek Üniversite" sloganı ile de bir dünya üniversitesi olma noktasında bir hareketlilik içerisinde olduğunu kanıtlamaktadır.

Kazandıkları ÖSYM bursları ile GAÜ’ye yerleşen öğrenciler, Girne Amerikan Üniversitesi’nin yurtdışı yerleşkelerinde aynı burslarla ve ek ücret ödemeden programlarıyla uyumlu dersler yada ELA’da (English Language Academy) İngilizce dil eğitimi alıyor; geri döndüklerinde ise yurtdışında aldıkları dersleri GAÜ programlarındaki ders yükümlülükleri yerine saydırarak eğitimlerine devam edebiliyorlar.

Eğitimde 30 Yıl...

Geçtiğimiz günlerde görkemli bir törenle 30. Onur Yılı’nı kutlayan Girne Amerikan Üniversitesi için bu sene oldukça özel bir yıl. GAÜ, 2014-2015 Akademik Yılında tam 2260 yeni öğrencisine 7 yıl boyunca kesintisiz ÖSYM Bursu verecek.

GAÜ sosyal ağlarda da çok aktif; bu sene tercih dönemi boyunca facebook.com/girneamerican üzerinden tüm kampüsler ve öğrenci hayatı ile ilgili herşeyi paylaşıyorlar ve tüm sorulara resmi sayfa üzerinden cevap veriyorlar. Twitter takipcilerini de unutmamışlar @girneamerican üzerinden en güncel paylaşımları takip edebilirsiniz.

GAÜ, şu anda küresel dünyanın yükselen meslekleri Denizcilik, Havacılık, Sahne Sanatları, Hukuk, İleri Mühendislik Disiplinleri, Güzel Sanatlar, Mimarlık, İç Mimarlık, Uluslararası İşletme, Uluslararası İlişkiler, Psikoloji, Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik, Türkçe Hukuk, Çin Dili ve Edebiyatı, Gastronomi ve Mutfak Sanatları, Sınıf Öğretmenliği, Sağlık Yönetimi, Ergoterapi, Enerji Sistemleri Mühendisliği, Ebelik, İnşaat Mühendisliği ve Sivil Havacılık Ulaştırma İşletmeciliği, Pilotaj gibi programları barındıran; 9 Fakülte, 6 Yüksekokul, 2 Enstitü ve  2 Meslek Yüksekokulu’nda olmak üzere , 69 Lisans 21 Önlisans 48 Yükseklisans ve 17 Doktora programı sunmakta.

GAÜ’den saygın dünya üniversiteleri ile akademik işbirliği ve değişim programları fırsatı!

Girne Amerikan Üniversitesi, kampüsleri ve 200’ü aşkın dünya üniversitesiyle sürdürdüğü öğrenci değişim programları kapsamında, öğrencilerine yaşam boyu hatırlayacakları deneyimlerin kapılarını açmakta.

Uluslararası Denklik ve Tanınma

Girne Amerikan Üniversitesi sağladığı eğitimin kalitesini sürekli olarak geliştirmek için akreditasyonlarını ve üyeliklerini yenilemektedir. GAÜ yerel olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Yükseköğretim Planlama, Denetleme, Akreditasyon ve Koordınasyon Kurulu YÖDAK ve Türkiye Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) tarafından tanınmaktadır. Ayrıca dünyanın bir çok saygın denklik kurullarından akredite olan GAÜ’nün bir çok uluslararası üyeliği de bulunmaktadır.

Girne Amerikan Üniversitesi Eduniversal’ın En İyi Üniversiteler sıralamasında yer almaktadır. Avrupa Birliği Yükseköğretim Sistemi içerisinde üniversite eğitimini denetleyen uluslararası eğitim kuruluşu Eduniversal, 153 ülkeden 12 bin yükseklisans programının incelenmesi ve 100 bin öğrenci ile yaptığı “En İyi Yükseklisans Eğitimi Veren Üniversiteler” araştırmasının sonuç raporuna göre GAÜ "En İyi Yükseklisans Eğitimi Veren İlk 100 Üniversite" arasında gösterilmektedir.

GAÜ, YÖK onaylı programlarıyla geleceğin pilotlarını yetiştiriyor

4 yıllık Pilotaj eğitimi alan öğrenciler, GAÜ İstanbul Yerleşkesi Uluslararası Havacılık Akademisi’nde similatör ve uçuş derslerini tamamlayarak Pilot olma hakkını kazanıyorlar. GAÜ’nün, uluslararası standartlarda verdiği eğitimle yetiştirdiği öğrenciler, önümüzdeki 20 yılın en gözde mesleklerinden biri olan havacılık sektöründe kolaylıkla iş bulabilecekler.

Kıbrıs, dünyanın en güzel adalarından biri!

Kıbrıs Dünya’nın en güzel adalarındandır ve iklimi sayesinde bir tatil ülkesinde eğitim alma şansınız var, üniversite kampüsü plajlara çok yakın mesafede bulunmakta ve kampüse çok renkli bir yaşam hakim. GAÜ, adanın en turistik sahil kenti olan Girne’de kendisine özel plaj ve uygulamalı 5 yıldızlı oteli ile öğrencilerine eşi benzeri olmayan bir eğitim fırsatı sunmaktadır.

Peki kampüste hayat mı nasıl? Tanıtım filmleri için youtube.com/girneamerican ve vimeo.com/girneamerican

Bir boomads advertorial içeriğidir.

5 Nisan 2013

Mono @ Salon

Mono'yu on sene kadar önce 'One Step More And You Die' albümleriyle keşfettiğimde reverb ve delay tığlarıyla oya gibi işledikleri gitarlarla enstrümantal rock yapıyorlardı ve ilham kaynakları gürültü açısından Sonic Youth, şarkı yapıları açısından da Mogwai gibi oluşumlardı. Kendileri gibi birçok grubun akıbetine uğrayabilir, kısıtlı bir estetiğin içine kendilerini hapsedip yok olabilirlerdi. Mono yerinde saymamayı tercih etti, önce yaylıları kattılar eserlerine, 2009 tarihli albüm 'Hymn To The Immortal Wind'e gelindiğinde ise 28 kişilik bir oda orkestrası çalıyordu kayıtta. Müziklerinde artık Henry Gorécki gibi kompozitörlerin etkisi hissediliyordu. Özetle gürültüyü med-cezir dinamiklerine sahip şarkı yapılarıyla harmanladıkları bir damardan zamanla modern klasik bir tarza yaklaştılar. Geçen sene yayınlanan 'For My Parents' ise yarattıkları sentezin en olgun örneğiydi. Bu albümü aradıkları cevapları dış dünyada değil içlerinde bulmaya çalıştıkları ve köklerine döndükleri bir dönemde, hala yapabiliyorken, ailelerine bir hediye verme ve kelimelerle anlatamadıklarını bu şekilde anlatma çabası olarak nitelemişler. Zaten Mono külliyatı ta başından beri sözlerin kifayetsiz kaldığı anlarda seslerin devreye girdiği bir külliyat, gitarist Takaakira Goto'nun deyimiyle anlatılamaz olanı anlatma çabası. Bu açıdan semavi bir yanı var Mono müziğinin, grup üyeleri de onca sene sonra bile sahneye bu yoğunluğu yansıtarak seyircileri farklı bir zaman-mekân düzlemine taşımayı başarıyor. Henüz bir gitar-bas-davul grubularken müziklerinin tasavvufi doğasına uygun bir mekânda, bir dinsel mabette seyretmiştim kendilerini. Aşkla ve adanmışlıkla, her şeylerini vererek çalmışlardı. Yıllar geçti; hatta Mono'nun o konserde çaldığı hiçbir şarkıyı çalmayacağı kadar yıllar geçti. Dün gece 'For My Parents'tan üç, 'Hymn To The Immortal Wind'den beş şarkı dinledik ve gördük ki yıllar içinde gaipten anlatmak istediklerini daha iyi anlatabilme yolunda bir müzikal evrim geçirmiş grup. Seyirciyi konsere ısındırma amaçlı çalınan birkaç dakikalık uhrevi bir gürültünün ardından tam saatinde tıklım tıklım dolu bir salonun önüne çıktılar. Son iki albümün kayıtlarındaki orkestral öğeleri dört kişi sahneye nasıl yansıtacaklarını merak ediyordum, elbette stüdyodakinden çok farklı ancak etkileyicilikte eksik kalmayan bir performans sundular. Bir senfoni orkestrası yoktu tabii sahnede ama gitar pedallarından efektler damıtıp çok daha ham bir gümbürtü kopardılar, müziğin insanı zapt eden görkemini en basit yapıtaşlarından bina ettiler. Mono’nun bunca sene bir kez bile vasatlığa düşmeden yola devam etmesinin en büyük sebebi birbirlerine ve müziklerine inançları, bir de egosuzlukları diye düşünüyorum. Farkındalar ki onlar birer vasıta sadece, hepimizden büyük bir güzelliğin hizmetindeler ve bu yüzden 15 sene sonra bile sahnede vecd ile kendilerinden geçebiliyor, ruhlarını yarattıkları seslerin azametine ve ihtişamına teslim edebiliyorlar. Bize düşen Japon dörtlünün peşinden gitmek oldu sadece. Şarkı aralarında tek bir kelime etmemelerini de büyüyü kelimelerle bozmaktan kaçınma ve bizi saf nefasetle yalnız bırakma isteklerine bağladım. Salon’un akustiği ve ses sistemi Mono müziğinin hakkını verecek kadar yeterli değildi belki, gürültü katmanlarının üst üste yığıldığı bazı anlarda sesin yekpareleştiğini ve nüansların kaybolduğunu duyduk ama kapalı bir mekân için normal diye düşünüyorum. Zira Mono müziğinin hakkını ancak gökyüzü, okyanus ve dağlar verebilir.

Montreal'in Müzisyenlerini Tanıma Vakti

The Besnard Lakes 10 yıllık geçmişe sahip bir oluşum ve her ne kadar ikamet ettikleri şehir bağımsız müzik adına en verimli merkezlerden biri olsa da bu 10 yıllık süreçte Montreal'den çıkmış en iyi üç-beş gruptan biriler. Ödül kavramından hazzetmesem de son iki albümlerinin Polaris ödülüne aday olduğunu not edeyim. Şu an aynı zamanda hayat arkadaşı olan Jace Lasek ve Olga Goreas'ın sürüklediği bir dörtlüler. Aşk ile yapılan müzikler çoğu zaman bir başka oluyor. The Besnard Lakes ilk günden beri çizgisini fazla değiştirmedi, rock tarihinin birçok köşesinden ipuçları toplayarak yarattıkları özel tınılarını yavanlaşmadan korudular. Söz konusu ipuçları progresif rock, saykodeli, shoegaze ve modern indie gibi farklı ilham pınarlarından geliyor. Tuhaf isimli 'Until In Excess, Imperceptible UFO' yine sabırlı bir şekilde çiçek açan, itidalli şarkılardan oluşuyor. Stüdyoda GY!BE gibi Montrealli eş dosttan destek almışlardı eski albümlerde, bu albüme de Sunset Rubdown/Moonface dahisi Spencer Krug'un eli değmiş. Belki klişe ama The Besnard Lakes her seferinde daha da olgunlaşıyor. Örneğin ilk albümlerde öne çıkan 'For Agent 13' gibi şarkılarda gürültü ve sükunet arasında sert tezatlara rastlanırdı, yeni albümde ise daha bilgece evrimleşiyor eserler. Nakaratlar yine görkemli ama o zirvelere tırmanmak için daha sebatkar davranıyorlar. Sebat dinleyici için de önemli; her ne kadar 'People Of The Sticks' gibi şarkılarda çengelleri esirgemeseler de en yakın dostu dinler gibi dinlenesi bir grup The Besnard Lakes. Atmosferin yine belirleyici bir unsur teşkil ettiği eserler Lasek ve Goreas arasındaki vokal paylaşım tercihleri, seslerindeki huzur, synth yatakları ve gitar melodilerinin anlayışlı halleri ile onucu, ruh yükseltici, insanın kendine imanını tazeleyici nitelikte. The Besnard Lakes sadece bir sabun köpüğü değil, bir müzik oluşumunun olması gereken her şeyler.



İnceleme: Indie Folker

Balkan dünyasının en yetenekli müzisyenini dinlemeye hazır olun. Şu an internet üzerinden şarkılarını paylaşan Indie Folker'ın umut vaat eden müzisyenler listemde olduğunu söyleyebilirim. Etnik balkan müziğini indie ile birleştirmesi yanı sıra yayınladığı albümlerle birçok yeni tarza da göz kırpıyor. Romanya'da laptopunda kaydettiği şarkıların profesyonelliği beni şaşırtsa da önümüzdeki yıllarda profesyonel anlamda müzik dünyasına giriş yapmasına ve başarı kazanmasına garanti gözüyle bakıyorum.

Amatör Caz Müzisyenleri Festivali

Amatör Caz Müzisyenleri Festivali, 2003 yılından bu yana Anadolu Üniversitesi Caz Kulübü ve Genç Cazcılar ortaklığı ile Türkiye’nin dört bir yanındaki caz müzisyenlerine sahne imkanı tanıma ve caz müziğini kampüs ortamında öğrencilerle buluşturma amacıyla 10 yıldan bu yana her yıl Mart ayının 2. Haftası, Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi Sinema Anadolu’da düzenlenmektedir. Geçtiğimiz yıl 10. Senesini kutlayan festival; Jehan Barbur, 123, Onur Aymergen, Merih Aşkın, Serhan Erkol, Ediz Hafızoğlu, Meltem Ege, Erdinç Aktuğ, Funda Sezer ve daha pek çok müzisyeni ağırlamıştır. Geçmiş festivaller ile ilgili detaylı bilgiye http://genccazcilar.org/acmf adresinden ulaşabilirsiniz. 12-13-14 Mart 2013’te, yine Anadolu Üniversitesi Sinema Anadolu’da 11. Yaşını kutlayacak olan Amatör Caz Müzisyenleri Festivali, Cenk Erdoğan Trio, Nox Jazz Quartet, Esra Kayıkçı & Take Four, Mauna Kea ve Gülşah Sever, AyçaEzgi Kızıldere, Nilay Tezsay, Esra Kayıkçı ile Su İdil’in ve Boğaziçi Caz Korosu’ndan müzisyenlerin eşlik edeceği Türk Armoni Yıldızları Orkestrası’nı (TÜRKAY) ağırlayacak ve yine güzel deneyimler sizi bekleyecek.

Blur Türkiye'de

Festival sezonunun yaklaşmasıyla büyük festivallere kimlerin katılacağı söylentileri hızla yayılmaya devam ediyor. Yılın ilk festival açıklaması Efes Pilsen One Love Festival'den geldi. Bu sene 20-22 Haziran tarihleri arasında gerçekleşecek olan Efes Pilsen One Love Festival 12’nin ilk ismi açıklandı. Brit pop'un en önemli temsilcilerinden Blur önümüzdeki aylarda Türkiye'de. Festivalin diğer isimlerinin kimler olacağı ise merak konusu. Ayrıntılar için: https://www.facebook.com/onelovefest

Deli Bando Burada

Sosyal medyanın müzik sektörüne etkileri tartışıladursun, Hafif Müzik Kanyon konserleri serisi işin sosyal medya kısmının en yaratıcı örneklerinden biri şüphesiz. 24 Şubat gecesi evlerinden, mobil cihazlarından Yasemin Mori konserini izleyen birçok insan için Oscar ödül törenleri geri planda kaldı. Tüm bunları göz önüne alarak sosyal medyanın müziğin geniş kitlelere ulaşması konusundaki yardımları konusunda harika bir platform olduğunu düşünüyorum. Yasemin Mori konserlerinin nasıl sihirli bir atmosfere sahip olduğunu bilen bilir. 24 Şubat gecesi bu sihirli atmosfere dahil olmak bizim için harika bir deneyimdi. Hafif Müzik ve Mehmet Tez The House Cafe'de kelimenin tam anlamıyla harika bir iş çıkarmışlar. Severek takip ettiğimiz ve ilham aldığımız müzik sitelerinden biri olan Hafif Müzik ekibine teşekkür ediyoruz. Konser 22:30 sularında Arjantin ile başladı. Yasemin Mori son derece enerjik bir başlangıç yaparak gecenin nasıl devam edeceğinin sinyalini vermiş oldu. Hayvanlar ve Deli Bando'nun birçok şarkısının çalındığı konserde Yasemin Mori'nin hikayelerini ve şiirlerini dinlemek bizi ve birçok kişiyi farklı dünyalara götürdü Aldığı kent ozanı ünvanının hakkını fazlasıyla veren Yasemin Mori müzik konusundaki ustalığını bir kez daha gözler önüne serdi. Kelimelerle oynamak ve bunu yaparken birçok insanın algısında yeni kapılar aralamak Yasemin Mori'yi birçok müzisyenden ayıran en önemli detay. Konser sona erdiğinde aklımda olan tek şey Yasemin Mori'nin Woodstock yıllarında doğmuş olması gerektiğiydi. En son kendisini 4 yıl önce canlı izleme fırsatı bulmuş biri olarak şunu söyleyebilirim ki Yasemin Mori sahnede harikalar yaratıyor.